“İngiltere’de çok sağcı şiddet” başlıklı belge haberin birinci kısmında, dünya genelinde Müslüman haklarını savunan Londra merkezli CAGE International isimli sivil toplum kuruluşu ve bu ülkede yaşayan Müslümanlarla görüşerek “Müslümanlar kendini inançta hissediyor mu?” sorusunun karşılığını aradı.
Southport kentinde 17 yaşındaki Axel Rudakubana’nın 3 çocuğu öldürdüğü, ayrıyeten 8’i çocuk 10 kişiyi yaraladığı hücum sonrasında başlayan çok sağcı şiddet olayları ülke geneline yayıldı. Çok sayıda gözaltı ve tutuklama yapılan olaylarda çok sağcılar polisle ve ters görüştekilerle çatıştı, meskenlere, iş yerlerine, otomobillere, mescitlere ve polis araçlarına ziyan verdi.
Müslümanlar ve Müslümanlara ilişkin iş yerleri, İslam merkezleri ve kurumlar, 30 Temmuz’dan bu yana çok sağcıların neden olduğu sokak olaylarında amaç alınıyor.
Olayların akabinde “More in Common” isimli milletlerarası teşebbüs tarafından yapılan ankete katılanların yüzde 53’ü, “İngiltere’nin Müslümanlar için inançsız ülke olduğu” görüşünü paylaştı. Bu oran, çok sağın şiddet aksiyonlarından evvel yüzde 38 olarak kaydedilmişti.
CAGE International Basın Sözcüsü Muhammad Mussa, çok sağın şiddet hareketlerinin altında yatan sebebin birçok faktörün birleşimi olduğunu lisana getirdi.
Mussa, “Bu, ülkede 30 yılı aşkın müddettir devam eden İslam ve göçmen zıtlığının birleşimidir. Şu anda gördüğümüz şey, hükümetin, kurulu sistemin ve medyadaki müttefiklerinin göç, sığınma ve İslam zıtlığını İngiltere’deki etnik azınlıklara karşı dehşet salmak için daima olarak kullanmasıdır.” dedi.
Şiddet olaylarına karışanların çoğunlukla eğitimsiz, kültür, siyaset ve tarih konusunda bilgi sahibi olmayan şahıslardan oluştuğunu ve çok sağcı medya ve siyasetçileri takip ettiklerini belirten Mussa, Southport’taki bıçaklama olayı sonrası saldırganın Müslüman olduğu tarafındaki dezenformasyonun da İslam zıtlığı, göçmen ve sığınmacılara yönelik nefreti yansıttığını söyledi.
Mussa, çok sağın Müslümanlara yönelik şiddet hareketlerinin bilhassa Müslüman toplum içerisinde kaygı ve tasaya yol açtığına işaret ederek şöyle devam etti:
“Yaşananlardan sonra ülke genelindeki toplumlarda büyük bir endişe var. Hem Müslüman erkeklerin hem de bayanların fizikî akına uğradığına dair raporlar gördük. Mescitlerimize, iş yerlerimize ve konutlarımıza de hücumlar oldu. Münasebetiyle doğal olarak endişe, belirsizlik ve telaş olacaktır lakin geçen çarşamba günü ülke çapında büyük bir anti-faşist, ırkçılık zıddı protesto vardı. Bu dayanışma aksiyonları topluma da itimat veriyor lakin hükümetin ve polisin toplumumuzu korumak için daha fazlasını yapması gerekiyor. Ayrıyeten, hükümetin ve medyanın da bu ırkçı ve İslam aksisi telaffuzlarına bir son vermesi gerekiyor.”
Başkent Londra’da yaşayan 39 yaşındaki Rushna Begum, çok sağın bilhassa Müslüman topluma yönelik şiddet hareketlerine reaksiyon göstererek İngiltere’de yaşayan Müslümanların bu toplumun kıymetli kesimi olduğuna işaret etti.
Sokak olaylarının birincisinin Liverpool’da meydana geldiği ve bir mescide yönelik atak olduğu haberini aldıklarını aktaran Begum, “Bunun bizim mescidimize yapılması hakikat değil. Bunu yapan adam (Southporth’taki bıçaklama olayı) Müslüman bile değildi.” diye konuştu.
Begum, toplumsal medya hesabı X’te bir bayanın, bıçaklama olayının failinin Müslüman olduğu tarafında gerçeği yansıtmayan paylaşımda bulunduğunu ve daha sonra bu paylaşımın çok sayıda kişi tarafından tekrar paylaşıldığını anımsattı.
Şiddet aksiyonlarına karışan ve mahpus cezası alan öbür çok sağcılar üzere bu kişinin de mahkum edilmesi gerektiğini savunan Begum, “Diğer beşerler yaptıkları şey yüzünden hapisteyken o bayan da mahpusta olmalı. Onun da mahpusta olması gerekiyor.” sözlerini kullandı.
“Hükümetin bu bahiste hiçbir şey yapmamasına çok kızıyorum. Son 4-5 gündür evdeydik zira dışarı çıkmaya bile korkuyorduk. Benim de küçük çocuklarım var. Ne vakit küçük çocuklarımla dışarı çıksam sürekli korkuyorum. Bu bölgelerde sorun yok lakin uzak yerlere gittiğimizde korkuyoruz. Gidemiyoruz. Evdeyiz ve küçük çocuklarımızı dışarı çıkarmaya korkuyoruz. Bu, bu türlü olmaz. Bu bizim için, hepimiz için, Müslümanlar için bu türlü olmamalı.”
Begum, çok sağın şiddet aksiyonlarının akabinde İngiltere’de doğup büyüyen Müslümanlar ortasında kaygının hakim olduğunu lisana getirerek “Ben burada doğdum, biz burada doğduk. Tüm bu olanlar yüzünden beşerler artık bu ülkede yaşamaya bile korkuyor.” değerlendirmesini yaptı.
Özellikle tesettürlü bayanların dışarıda bulundukları vakitlerde endişe hissettiklerini aktaran Begum, “Tesettürlü bir bayan olarak, bir peçeli bayan olarak, burkalı bir bayan olarak ve bunun üzere şeyler giyerek sokaklarda yürümek çok lakin çok korkutucu.” dedi.
Begum, bu süreçte kimi tesettürlü bayanların meskenlerinde kalmayı, dışarı çıkmamayı tercih ettiğine dikkati çekerek “İhtiyaçlarını meskene teslimatlı olacak formda yaptırıyorlar. Çocuklarla dışarı çıkamadıklarında konuta teslimat yaptırıyorlar.” diye konuştu.
Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı Zaib de şiddet hareketleri sırasında babasının vefatı hasebiyle Pakistan’da bulunduğunu, olayların akabinde arkadaşları ve komşularının kendisini telefonla arayarak yaşadıkları kaygıyı anlattıklarını aktardı.
Zaib, “Müslüman arkadaşlarım, komşularım görüşlerini benimle paylaştıklarında korkuyorlardı. Uzakta olduğum için beni telefonla arayıp anlattılar. Beni aramaları bile bunun nitekim şoke edici bir durum olduğu manasına geliyor. Dışarı çıkmaya çok korktuklarını benimle paylaştılar.” sözlerini kullandı.
Özellikle farklı etnik kümelerden insanların yaşadığı ve çok sayıda tren istasyonunun bulunduğu Walthamstow Center’da meydana gelen olayları dinledikten sonra kendisinin de çok korktuğunu belirten Zaib, duydukları karşısında şoke olduğunu vurguladı.
Zaib, “Özellikle de Müslüman olduğunuzu, başörtülü olduğunuzu ve atağa uğrayabileceğinizi bildiğinizde tek başınıza seyahat etmeye yürek edemiyorsunuz. Yani durup dururken herkes size saldırabilir.” dedi.
İngiliz hükümetinin toplum içerisindeki barışı ve huzuru sağlamak için birtakım adımlar attığını aktaran Zaib, bilhassa de başşehir Londra’da acil adımların atılması gerektiğinin altını çizdi.
“Hala hükümetten umutluyuz zira Londra çoklukla yaşamak için sahiden ülkü bir yer olarak görülüyor ve son 12 yıldır, şahsen bu türlü bir durumla hiç karşılaşmadım fakat şu an burada şoke edici bir durum var. Bu şiddet olaylarından sonra nitekim korkuyorum zira dışarı çıkmadan evvel, evimden dışarı adım atmadan evvel iki defa düşünmek zorunda kalıyorum. Sanırım burada bulunduğum son 12 yılda hissettiğim üzere artık hissetmiyorum.”
Londra’da yaşayan genç Hammad da çok sağın şiddet aksiyonlarının öfkeli ve nefret dolu insanlardan kaynaklandığı görüşünü paylaştı.
Southporth’ta 3 çocuğun öldürüldüğü bıçaklı taarruzun failinin Müslüman olmadığının ortaya çıkmasına karşın şiddet hareketlerinde Müslümanların gaye alındığını belirten Hammad, şunları kaydetti:
“Bunu öğrenmelerine karşın bu temiz hayatları yalnızca emellerini ve nefretlerini bastırmak için mazeret olarak kullanıyorlar. Bu da gösteriyor ki temiz hayatlar sahiden umurlarında mı, yoksa bunu yalnızca şiddete neden olmak ve toplumumuzda nefret uyandırmak için mi kullanmak istiyorlar? Şayet bu günahsız hayatları ve genç saf hayatları önemsiyorlarsa, o vakit global ölçekte bakın, en çok genç günahsız hayatlar nereye gidiyor? Son vakitlerde Filistin’de. Şayet bu ülkede öldürülen üç kişinin temiz hayatlarını hakikaten önemsiyorlarsa evet öfkelenmeleri gerekir. Pekala ya birebir öfke Filistin’deki binlerce günahsız çocuğun hayatı için de geçerli mi?”